home

freaks and geeks - tr

değeri az bilinmiş dizilerden, ha 18 bölümlük bir dizinin kolayca popülarite yakalaması kolay değil elbette ancak freaks and geeks gerçekten epey “underrated” maalesef. keşke birkaç bölüm daha izleyebilseydik lakin tatlı bir yerde bitirdiler gibi. zaten 1-2 sezon daha fazla olsa başarısı ve kalitesi düşerdi gibi geliyor bana. şimdi ise tüm bölümler ayrı güzel, ayrı bir lezzetli.

dizi, izlerken bana acayip stranger things‘i hatırlattı ve bu konuda yalnız olacağımı düşünmüyorum zira en az stranger things kadar referans, gönderme vb. var ki dizi 80’li yıllarda geçtiğini gözünüze vuruyor yani. üstelik bu fikrime dayanak olan tek sebep göndermeler değil elbette. yakın arkadaş olan 3 geek çocuk, ablaları ve aileleri üzerinden geçen drama… düşündüğünüzde gerçekten benziyor.

soundtrack tek kelime ile muazzam. pink floyd, led zeppelin, jimi hendrix göndermelerinin yanında van halen, santana, deep purple, janis joplin, kiss, ted nugent, steve martin, cream, billy joel, alice cooper, allman brothers band, moody blues, the who, queen, kansas, lynyrd skynyrd, mac davis, jethro tull, bob seger, david bowie, grateful dead gibi sanatçı ve gruplardan şarkılar dinlemek inanılmaz keyifliydi. daha tonla var ama bir anda aklıma gelenler sadece bunlar. zaten dizi bütçesinin çoğu müzikler için harcanmıştı diye hatırlıyorum.

elbette klişeler var ama bence bir gençlik/lise komedi ve dramasına göre oldukça özgün bir senaryo yazılmış. cast zaten gerçekten çok iyi, karakterleri incelerken daha da öveceğim yani. tek ve beni biraz rahatsız eden sıkıntım bölüm finallerinde meydana gelen ve karakterleri nispeten büyük ölçüde etkileyebilecek olayların ileri bölümlere pek iyi yansıtılamamasıydı ancak pek dert değil sanırım.

dizinin bir diğer sevdiğim kısmı gerçekçiliğiydi. zamanının olaylarını, gündemini, popüler kültürünü çok iyi veriyordu dizi. buna dikkat edilmesi çok hoşuma gitti, bu tip ayrıntılar sadece ufak sohbetlerde kalmamalı çünkü. seyircinin yapımın ne zaman ve nerede geçtiğini hissetmesi gerektiğini düşünüyorum.

ayrıca dizinin introsu da çok sevimli değil mi? lise fotoğraf çekimini kullanarak bir intro hazırlamak gayet zekice olmuş. zorla kendilerine çeki düzen verip gülümsemeleri vesaire çok tatlı detaylar. arkada çalan bad reputation da cabası elbette.

karakterlere ufak bir bakacak olursam:

spoiler

lindsay weir, gayet sevimli bir karakter. linda cardellini ablamız da oldukça hoş zaten. havalı çocukların arasına karışmaya çalışan inek kızdan biraz daha öte. ailesi hakkında bolca sahne verilmesi benim özellikle hoşuma gitti. amerikan aile yapısı hakkında tatlı kesitler sunuyordu özellikle o sahneler. arada sırada kardeşi sam ile olan konuşmaları da abla-kardeş ilişkisini sağlıklı şekilde verme açısından başarılıydı. finalini böyle yapacağını hiç beklemiyordum ancak. ne kadar eski hayatından memnun olmasa da o akademik zirveye gideceğini düşünmüştüm, grateful dead konserine değil.:swh

sam weir, oyuncu seçimi açısından çok iyi olmuş. iyi ki john francis daley seçilmiş oyuncu olarak çünkü hafiften kafası karışık, fiziksel açıdan oldukça güçsüz, “ezik” fakat aynı zamanda son derece sevimli bir karakteri epey iyi oynamış. karakter zaten çok tatlı yazılmış, oyuncu da sevimli ve gerçekten küçük olunca güzel bir kombinasyon olmuş yani.

daniel desairo, klişe ve klasik züppe imajından kopmuş bir karakter esasen ki james franco da gayet iyi bir performans sergilemiş. böyle tiplemeler için epey uygun bir tarzı var zaten fakat az da olsa ailevi sorunlarını, aidiyet ihtiyacını, farklı ve “cool” olma çabasını, punklığa merak salışını izlemek keyifliydi benim için. finalde cüce carlos karakteri ile dungeons and dragons oynamasını pek beklemiyordum doğrusu.

neal schweiber ve bill haverchuck karakterlerini de sevdim ben. zaten hoşlanmadığım bir karakter olmadı ancak sam’in en iyi arkadaşlarını iyi çizmişler gayet. birbirleri ile dalgaları, muhabbetleri çok samimi ve içtendi. öte yandan neal’in babası ve bill’in arkadaşları, beden eğitimi koçu ile yaşadığı problemler gerekliydi ve iyi kotarılmıştı çünkü en nihayetinde bu bir drama dizisi komedinin yanında. yer fıstığı yedikten sonraki haline ve annesine oldukça üzülmüştüm ben örneğin. bu, karakterlerin başarılı yansıtıldığının bir göstergesi bence.

ken miller en nötr olduğum karakter sanırım çünkü en az işlenen ana karakterlerden. sonlarda ufak bir drama eklenmeye çalışılmış ancak pek tuttuğumu söyleyemem onu da. yine de garip bir tipti ve mutlu şekilde ilişkisine devam etti. söyleyeceklerim bu kadar. seth rogen kötü bir iş çıkarmamış en nihayetinde.

nick andopolis’i ise çok çok sevdim. duygusal ve fiziksel açıdan kendime epey benzettiğim bir karakter oldu yani. gerek naifliği ve duygusallığı gerek diğer freaklerden biraz daha farklı oluşu… çok özgün bir karakterdi benim nezdimde ki jason segel diğer set arkadaşları gibi epey iyi bir performans göstermiş bence. karakter üstüne cuk diye oturmuş desem yalan olmaz. sadece lindsay ile ilişkisinin üzerinde çok mu duruldu diye düşünmüyor değilim ama dert değil o da. dizi onun için iyi mi bitti kötü mü bitti tam anlayamadım. hala lindsay’i özlüyor gibiydi fakat mutlu da gözüküyordu bir yandan. umarım iyi bir baterist ya da disko dansçısı olmuştur.

kim kelly önce kendinden nefret ettiren sonra ise sevdiren aynı zamanda çok klişe olan bir karakter olmasına rağmen iyiydi benim nezdimde. hani yazılan karakter diziye uyuyor, oyuncu güzelce oynamış, hikayeye kısmen katkıda bulunuyor. daha ne olsun ki?

diğer tüm karakterler de diziye renk katan cinstendi oldukça. cindy sanders, koç fredricks, gordon crisp, harris, eli, maureen, vicky, todd schellinger, millie, kowchevski, alan, özellikle mr. and mrs. weir, baba schweiber, anne schweiber ve abi schweiber, eli, jeff rosso…

dizinin lisede geçmesinden ötürü yapımcıların bizi oldukça garip tiplerle tanıştırmasını çok sevdim ben kısaca.

spoiler

özetle, diziyi izlerseniz hiçbir şey kaybetmezsiniz kesinlikle zira 18 bölümde çok güzel müzikler duyuyor, güzel eleştiriler izliyor, tırt gençlik problemlerine tanık oluyorsunuz. zaten dizi, hayatın bir kesiti gibi. kesin ve somut bir başlangıç ve bitiş yok dersem yanılmış olmam. yerinde bitmiş desem pek yanlış olmaz, ha ben daha fazla izlemek isterdim tabi lakin gözümden de düşsün istemem dizi. o yüzden böyle yeterli gayet. benim gözümde harika bir diziydi ve öyle kalacak, ileride belki bir tur daha izlerim, kim bilir?

iyi seyirler!