home

kişisel gelişim - tr

the red pill, mgtow gibi “öğreti”lerle daha da güçlenen 21. yüzyıl market ürünü. modern dünyanın mini dinlerinden, fiyakalı bir pazarlama sonucu hummalı şekilde çağdaş insan hayatına entegre olmuş doktrinlerden biri. popüler kültür karşıtlığının popüler kültür ögesi haline gelmesi gibi kendi kendini yiyen bir anlayış.

chuck palahniuk’un “maybe self-improvement isn’t the answer, maybe self-destruction is the answer.” alıntısını sürmeyeceğim ortaya elbette ama nedir kişisel gelişim? enstrüman çalmak mı ekstrem bir spor yapmak mı sabah kahve içerken ella fitzgerald dinlemek mi, hayatın nihai amacını entelektüeliteye endekslemek mi kariyer basamaklarını ikişer ikişer atlamak mı zen mi budizm mi kant okumak mı pazıları şişirmek mi 23. dilini öğrenmek mi tüm bergman filmlerini sayabilmek mi ekşi sözlük’e yazı yazmak mı mindfulness mı para yüklü banka hesapları mı her şeyiyle harika bir partner mi ortaya sanat eseri koymak mı aylarca mastürbasyon yapmamak mı oyun oynamayı bırakmak mı? yoksa bunların aynı anda hepsi mi? nereye varır kişisel gelişim, kendini gerçekleştirmeye mi?

elbette tüm bunların cevabı oldukça öznel olacaktır, her insan için farklı bir anlam ifade edecektir kişisel gelişim ama o durumda da mevzubahis kavramın bu denli evrensel bir gaye, güdü halini alması, hepimizin olayı ve bağlamı tam kavrayamadan zihnimizi, enerjimizi, zamanımızı buna kanalize etmesi nasıl mümkün oluyor? nasıl bize her şeyi tükettiren ikinci dünya savaşı sonrası amerika ve dünya düzeni; bunu yaşamın esas gerçeği haline getirip herkesi değil belki ama birçok kişiyi büyük bir yanılgıya yönlendirebiliyor? insanlığın hangi zayıf yönüne dokunuyor “kendini geliştirme” pazarlamacıları? keskin, net bir yolu var mı maslow’un piramidinde zirveyi görmenin? herkes kendi yolunu çizmiyor mu, hepimiz özümüzü kendimiz yaratmıyor muyuz bir yere kadar?

roger waters’ın dediği gibi kendimizi eğlendirmiyor, oyalamıyor muyuz ölene değin? 70-80 yıl yaşayıp hiçliğe, boşluğa karışmayacak mıyız? yaptığımız, ürettiğimiz eserlerle “ölümsüzlüğe” kavuşma ideali ne kadar sağlıklı acaba? dünyaya nitelikli keşifler ve fikirler bırakmış insanların kafasından hakikaten bu mu geçiyordu? geçirdiğimiz istisnasız her dakikayı “verimli” ve “üretken” geçirme isteği ne kadar doğru? yaşam, bir yarış mı hakikaten?

tartışmalı bir kavram kuşkusuz kişisel gelişim fakat benim nezdimde bu konudaki esas anahtar nokta kişisel gelişim odaklı aksiyon alan kişiyi tetikleyen, onu harekete geçiren etmen. hermann hesse, meşhur siddhartha’sında şunu diyor: “bilgi bir başkasına aktarılabilir, bilgelikse hayır. bilgelik keşfedilebilir, bilgelik yaşanabilir, bilgelik el üstünde taşıyabilir insanı, bilgelikle mucizeler yaratılabilir ama bilgelik anlatılamaz ve öğretilemez.”

bunu hesse yazıyor elbette ama hikayenin ana karakterinin dolaylı da olsa buddha olduğunu biliyoruz, günümüzde milyonlarca takipçisi olan ve semavi bir din olmasa da dünyanın en büyük dinlerinden birinin kurucusu olan adam ki bizzat kendisinin de “sizi kendinizden başka hiç kimse kurtaramaz. kendi kendinize ışık olun.” minvalinde bir sözü olması gerek. düşünün, dünya ve din tarihini bu denli etkilemiş bir insanın basit tavsiyeler dışında -en azından üç büyük semavi din kadar- net ve sistematik bir öğreti sunmaması oldukça ilginç değil mi? hayatımızı anlamlandırmayı bize bırakması -bunu başarabilsek de başaramasak da ki başarıp başaramadığımızı da kim belirliyor?- pek bir doğal gözüküyor.

her neyse; alıntılarla, laf salatalarıyla girdiyi doldurmuş oluyorum biraz; kişisel gelişimin salt bir tüketim ürüne haline gelmesini belirtirken mcmindfulness tuzağına düşmeyi de inanılmaz sakıncalı buluyorum. osho, maharishi mahesh yogi gibi kişilerin de amacı ve tutundukları dal bu işte. zayıf yönlerimizi suistimal etmek ve bunlarla serbest piyasa nimeti üzerinden para kazanmak.

bitirmeden belirtmek istiyorum ki kesinlikle sedanter, miskin ve hedoni dolu bir yaşamı savunduğum yok. sadece bizi harekete geçiren unsurları iyi analiz etmemiz gerektiğini ve aksiyonlarımızın gerçek kaynağının dıştan, piyasadan değil de bizzat kendi içimizden gelmesi gerektiğini düşünüyorum. yoksa kişisel gelişim kitapları da siteleri de videoları da gayet besleyici, hayata değer ve anlam katan tavsiyeler içerebilir. bununla bir sorunum olmadığını belirtmek istiyorum. sadece bize kontrbas aldıran nedenin ne olduğu iyi düşünülmeli, bunun samimi mi öz istek olduğunu ya da sadece vitrin değerinizi yükseltme temelli birkaç günlük bir heves mi olduğunun arkası iyi taranmalı sanki.

bu girdinin amacını da kestirebilmiş değilim; sadece küreselleşen dünyanın bizi, çoğunluğu, düz insanı kutuplaştırmasını, bir şekilde manipüle etmesini, ürün haline getirmesini hazmedemiyorum. bize düşen; birkaç yıl kaldığımız dünya üzerinde hayatımızı, hayatımızdan para ve güç kazanmaya susamış ve bunu iyi niyet perdesi altında yapan kişilerden korumak kanaatimce.

bonus, konuyla ilgili güzel bir tweet: