home

moka potumdan taşanlar - tr

lokasyon, firenze santa maria novella tren istasyonu dışındaki 24 ore aperto mcdonalds; saatse, gmt+1’e göre gece 2, türkiye’deyse saat 4 olsa gerek.

feci bir yağmur var toskana civarında bu aralar. insan, dışarı çıkmaktan yoğun bir korku duyuyor adeta günün ilerleyen saatlerinde sırılsıklam olacağını öngörerek. bu yorgun ve düşünceli kuzey italya gecesinin yavaş akan dakikalarında da durum farklı değil. pisa, dönmek için uzak; floransa, ayrılmak için çiğ, bense hostel bulmak için çok maceraperestim, yersen.

ilişkimin fena olmadığı, az sayıdaki yoldaşlarımı saymamı isteseniz de pek fazla şey uğramaz dilime herhalde; beni tek saniye yarı yolda bırakmayan laptopum, ağrıdan ve yaralardan kıvranan ayaklarım, düşüncelerden içinde adım atılamayan zihnim, umarsızca google maps’e bakmaktan bataryası folloş olmuş emektar telefonum belki biraz da. yeter de artar bunlar, fazlası zarar hocam, inan.

yarına, yani daha doğrusu bugüne kaldı şehrin büyük kısmı. geç vardım zaten floransaya hastanede kan verme işlerini halledeyim derken. birkaç galleria, bir iki piazza, az bir bahçe, bir tutam da basilica görmek fena olmaz herhalde. çıplak davut da cabası, güzel promosyon sanki, ha? floransa sokaklarında avare avare yürümek dahi pek bir tatlı halihazırda.

fiorentina-sivasspor maçından çıktım birkaç saat önce, tribünden izlediğim ilk futbol maçımdı şaka maka. yaban ellerde olması hoş olsa gerek. ne yalan söyleyeyim, çok boktan oynadı sivas. kaleye otobüs çekti amiyane tabirle. fiorentina ise bolca pozisyon bulmuş olmasına rağmen sadece birini gole çevirebildi, yiğidolar maçın sivas’taki ayağında bir sürpriz yapar mı, zor sanki. umarım yanılırım elbette. hem kanatlardan hem de merkezden oldukça etkili gelen bir fiorentina vardı bugün. bir türk olarak fiorentina taraftarının arasında kanlı canlı atmosferi koklamak bir hayli hoştu. dürüst olacağım, arada bir tırstığım oldu beni araya alırlar diye, neyse ki çaktırmadım, hahah. en azından ömrümde floransa’da sivasspor gördüm diyebilirim artık, bu bana kafi.

neyse, boşver maçı sevgili okuyucu, neredeyse bir haftadır filtre kahve içmedim. bu italyanların espresso goygoyu hiç de boş değilmiş, yalan yok, espresso dışında bir kahve içtikleri yok neredeyse. hoş, o zift gibi şeyi içtiğim yok, evde moka potta pişiriyorum kahvemi. ritüellerin gücüne inan okuyucu, hayattan aldığın küçük zevkleri katlayan şeyler onlar. insan; moka potunu birbirine geçirip sıkarken, altını açıp o meşum hısslamasını duymayı beklerken pek bir keyif duyuyor, çok otantik bir hoşluk içine işliyor. memlekette kahveyi ne kadar otomatize içtiğimi fark ettirdi bana. umarsız bir tekrar döngüsü hani; bir ölçek kahve koy, su kaynat, üstüne dök, filtreyi bastır, bardağa dök, bitti. moka pot kahvesinin tadına da çok ayılıp bayıldığımı söyleyemeyeceğim açıkçası ama ne espressonun kısa ömürlü içimi var ne de filtre kahvenin yavanlığı ve oldu-bittiliği var bu minik ocak canavarında. yapması zahmetli olduğu için doğal olarak kıymetli de oluyor insanın gözünde galiba, bilmiyorum.

o değil de, abi insan pisa’da nasıl niğdeli ile, nasıl allah’ın çamardı’sından biri ile denk gelebilir yahu, aklım almıyor, onur abi’ye ve esra abla’ya selam olsun. umarım varmışlardır sağ salim çocuklarının yanına. dünya küçük derlerdi de inanmazdım.

sana yalan atmanın anlamı yok okuyucu, beni biliyorsun buralara kadar takip ettiysen yazıları az biraz. insan; yanında değer verdiği insanlar olsun istiyor, beraber kahkaha atacağı dostlarını arıyor rönesans kokan sokakları adımlarken, kahvesini yudumlarken, turistleri izlerken… yalnız seyahat etmenin keyfi ayrı elbette, özgürlük ruhuma işlemiş, gelemiyorum pek zıttına fakat ara ara yoldaş boşluğu hissetmiyor değil yazar. yine de keyfim gayet yerinde, şikayet etmenin manası yok. sivas ve fener de yenmiş olsa bayağı kıyaktım. maçtan sonra iki bira gömmüştüm bile. başka günlere artık diyeceğim ancak bir daha ne zaman denk gelir bilmem.

neyse, siz italyanlar ne diyor, buona notte?