home

nanny state - tr

postmodernizm ve onun yarattığı kavramsal kafa karışıklığının sayısız vücut bulma şeklinden politikaya yansımış olan bir tanesi nanny state. tıpkı liberal kelimesi gibi, neyi ifade ettiği tam olarak anlaşılamayan ve coğrafyadan coğrafyaya değişkenlik gösteren bir terim. nasıl “liberalism” günümüzde özellikle amerikan solculuğunun etiketi olmuşsa ve orijinal anlamının ve doğuşunun bizzat aksi bir rota çizip kısmen de olsa devletçiliğin bayrak taşıyıcılığını yapıyorsa, nanny state olarak adlandırılabilecek ülkeler de böyle bir çelişkili durum içerisinde sayılabilir.

nanny state isminden de anlaşılabileceği üzere gereksiz/aşırı korumacı, tuhaf kısıtlamalar ve yasalar getiren, kişisel tercih ve davranışları yönlendirmeye meyilli, yeri geldiğinde ufacık şeylere dahi burnunu sokabilen hükümetlerin idare ettiği devletlere verilen bir isim.

nanny state denilince farklı farklı memleketler gelebilir insanın aklına; çin gibi otoriter ülkelerde kimi nanny state elementlerini görmek kaçınılmazdır fakat burada esas mevzubahis olan ve tatlı çelişkiyi yaratan coğrafya, “ışıldayan” batı’dır. özellikle kuzey avrupa ve kısmen de okyanusya’daki avustralya ve yeni zelanda’dır bu eleştirel kavramın ateşinde olan ülkeler daha da spesifik konuşmak gerekirse. kaldı ki kimi amerikan eyaletlerinin de okununca kahkaha attıracak nanny state uygulamaları pek tabii mevcuttur.

dünyanın en mutlu, en müreffeh, insani gelişmişlik düzeyi* en yüksek ülkelerine baktığımızda özellikle norveç, isveç, finlandiya, izlanda gibi nordik ülkeleri; irlanda yahut birleşik krallık gibi yerleri ya da avustralya ve yeni zelanda gibi coğrafyaların yüksek sıralarda olduğunu görmek kaçınılmaz. bu sıralananlar hariç de çok ülke var elbette, haliyle unutmadan belirtmem gerekir ki açıklayacağım çelişkili hadise ne tüm dünya hatta ne de tüm avrupa için tamamen doğrudur. almanya, danimarka, hollanda gibi yukarıda belirttiğim güzel listelerde en yükseklere oynayan şükela ülkeler nanny state index‘te gayet makul yerlerde (aşağılarda) durabilirler, kelimenin sosyal anlamıyla oldukça ve neredeyse tamamen liberallerdir birçok komşusuna kıyasla bu ülkeler. bu ayrıntıyı disclaimer niyetine söylemek elzemdir.

her neyse; bir türlü giremedim konuya. norveç, isveç, finlandiya, birleşik krallık, avustralya gibi ülkelere baktığımızda buraların çoğunlukla insan haklarının inanılmaz yüksek, etnik azınlıkların korunup kollandığı, transeksüellerin ve cis kadınların oldukça gelişmiş imkanlara sahip yerler olduğunu görebiliyoruz. buralar hep liberal olarak adlandırılıyor bu sebeple fakat sosyal liberallik sadece “gay çiftlerin evlenmesine izin vermek” midir? irdeleyelim biraz, örneklerle açıklamaya çalışalım zira nanny state; kendini en çok alkol, tütün ve elektronik sigara tüketiminde gösterir lakin elbette bunlarla sınırlı değildir.

örneğin isveç’te alkol satın almak türkiye’den daha zordur. hayır, ekonomik anlamda demiyorum fakat erişim anlamında çok daha zahmetli bir yol çizmek gerekir zira türkiye’de her sokakte bir markette, tekelde içki bulunabilir. kaldı ki isveç’te alkol fiyatları da almanya, çekya gibi ülkelere kıyasla bir hayli yüksektir. isveç’te alkol satışı devlet tekelindedir ve systembolaget denilen kamu marketleri üzerinden yürür ki bu alkol marketleri de hem az sayıdadır hem de çok kısa çalışma saatlerine ve günlerine sahiptir. bu systembolaget’lerde envai çeşit içki bulunur, bizim tekeller gibi değillerdir ama neredeyse hayrattan bira içilecek almanya’ya kıyasla bu durum trajik şekilde terstir. ancak işin daha da enteresan kısmı isveçlilerin bu uygulamadan çoğunlukla memnun oluşudur. bunu “özgürlüğe vurulmuş bir darbe” olarak görmezler. tepki gösterenler elbette vardır ama genel olarak olumlu bir havaya sahiptir systembolagetler.

yine isveç örneği üzerinden gidelim. isveç’in 2025’te sigarayı yasaklayacak olması başlığını anımsarsınız. bakın, özgürlüğün bayrak taşıyıcısı olan ülkeler kimi senaryoda nasıl da dominant ve radikal kesilebilirler bunun gibi. sadece isveç değil elbette bahsedilmesi gereken ülkeler. norveç’te sosyal medyada filtre gizlemek suç başlığını bırakıyorum buraya. devlet, fotoğraf filtresine karşı dahi cephe alabiliyor kimi sebepler öne sürüp. diğer benzeri ülkelerde bu tip politikalara rastlamak da neredeyse kaçınılmaz.

bu örneklerin ve kararların sebeplerini, doğruluğunu yahut yanlışlığını tartışmayı başkalarına bırakıyorum. sadece sosyal minvalde “özgürlük” ve “liberallik” kavramlarının neden önceden belirlenmiş çerçeveler dışında çağrışım yaptırmadığını merak ediyorum ben. isveçli bir gencin alkol alma özgürlüğü isveçli bir kadının başka bir kadınla beraber olduğu için işinden atılmaması hakkından daha aşağı bir hak mıdır, daha önemsiz bir özgürlük müdür?

ha keza, yine irlanda’da oldukça fahiş vergilendirme uygulanır alkol ve sigara ürünlerine.

okyanusya tarafına gittiğimizde ise benzer örnekleri görürüz, alkol kısıtlamalarının yanında örneğin syndey’de kasklı bisiklet sürmek zorunludur ve aksinin ciddi para cezası vardır. bu tip kuralları sıra sıra dizmenin pek de anlamı yok doğrusu. olay anlaşılmış olsa gerek.

sadece avrupa ve okyanusya ekseninde konuşmak doğru olmaz, nitekim genel olarak amerika birleşik devletlerinin yüce nosyonu olan “özgürlük” fikrini iyice bir düğündüğümüzde bizzat amerika’nın kimi zaman çuvalladığına rast gelmek hiç de zor değildir. tennessee’de öğrenciler düşük pantolonla gezemez, donları gözükemez. new york’ta kapalı alanların yanında birçok açık alanda da sigara içmek yasaktır. kansas eyaletinde patinaj yapıp asfaltta iz bırakmak yasaktır, dediğim gibi bu tip maddeler sıralamakla bitmez.

böyle uygulamaların kimisi hakikaten yararlı olabilir, belirttiğim gibi ben bunu tartışmak için yazmıyorum bunları. sadece “özgürlük” kavramının ne denli esnetilebilen bir şey olduğunu söylemek istiyorum.

işin sosyal boyutundan öte kimi ekonomik yansımaları da var pek tabii. mesela isveç’te ingiltere’de sağlık sistemi* çoğunlukla devlet tekelinde ve özel klinik gibi girişimler almanya’ya kıyasla oldukça zayıf. bir doktorun kendi kliniğini açamıyor olmasının yarattığı bir özgürlük kısıtı yok mudur?

evet, isveç ekonomik anlamda liberaldir, serbest piyasası vardır ve yabancı sermayeyi destekler fakat yukarıda gördüğünüz gibi devletin kendini bazı alanlarda hissettirişi hiç de az değildir ve gerek olumlu gerek olumsuz çerçevede “ideal siyasal sistem” kavramını bir kez daha düşündürtmelidir belki herkese bu durum.

değinilmesi gerek diğer mevzu özel sermaye kısmıdır ama çok uzatmayacağım o tarafı. “özgürlük” nedir ve sadece devlet tarafından mı kısıtlanır? devletin küçültülmesi şirketlerin “özgürlüğümüze” müdahalesine yol açmaz mı? amerika’da sigortasız milyonlarca kişiyi, sağlık sistemi yüzünden borç batağında olanları özgür addetmek mümkün müdür? hiçbir şeye karışmayan ve “özgürlükçü” minik bir hükümet, marketten aldığınız ürünlere kimi regülasyonlar uygulamazsa bunun sonuçları vahim olmaz mı?

her neyse, sona yaklaşırken bu entryde vurgulanmak istenen noktanın biraz da ölçülülük ve denge olduğunun altını çizmek isterim. devlet nereye, ne kadar müdahale etmelidir, bunu bilmiyorum. dünya üzerinde farklı politikaların farklı yansımalarını kolayca görebiliyoruz. yine de mesele “özgürlük” anlayışımıza geldiğinde yaşanan ironik durum benim nezdimde kesinlikle irdelenmeye değer. bu tartışmanın 21. yüzyılın bir başka düşündürten ve gülümseten soru işareti olduğunu reddetmemek gerekir zira artık ideolojilerin sınırları da eriştikleri noktalar da pek bir bulanık, pek bir girifttir.