home

requiem for a dream - tr

etkileyici bir darren aronofsky filmi. sabah izlemiştim requiem for a dream‘i. 17 yaşındaydım. normalde kolay kolay filmden etkilenme huyum/refleksim yoktur ancak requiem for a dream‘in gün boyunca etkisinde kalmıştım, düşünmüştüm film üzerine ve hayatım üzerine. o kadar natüraldi ki… tüm karakterlerin dramaları ayrıydı ve özgündü, film ise bunu 1 saat 42 dakikada inanılmaz iyi vermişti. bir filmin birçok sahnesinin aklımda kaldığı çok nadiren olur fakat requiem for a dream‘i dakikası dakikasına hatırlıyorum hala.

teknik açıdan ele alırsam ilk defa bu kadar “cut”lı bir film izlemiştim sanırım ancak acayip hoşuma gitmişti tarzı. benim gözümde filmin etkileyiciliğini soundtrack ile birlikte taşıyan bu sahnelerdi. belki sadece nudity azaltılabilirdi, birkaç sahne olmasa da filmin aynı havayı vereceği belli zira. pek de gerekli olmayan çıplaklık vardı yanlış hatırlamıyorsam fakat bu tip şeylere itiraz etmek pek de anlamlı değil. noir havayı iliklerime kadar hissetmiştim; umutsuzluğu, çaresizliği samimi şekilde tatmıştım karakterler ile birlikte. aronofsky’nin izlediğim ikinci filmiydi, tarzını the fountain ile birlikte tanımıştım.

soundtrack mükemmeldi, zaten internet kültürüne izini bırakmıştı. filmin uyandırdığı duyguları öyle destekliyordu ki müzikler, fazlaca gerilmek dahi mümkün oluyordu.

spoiler

oyunculukları hatırladığım kadarı ile;

jennifer connelly inanılmazdı, gençti üstelik. o dönemlerde kate winslet ile birlikte sinemada oldukça beğendiğim birkaç kadından biri olmuştu maalesef ki sadece o filmlik bu unvanı. jared leto ile de çok uyuyordu sinemaya, oyuncu seçimini çok iyi kotarmışlardı. bir kadının o tip bir durumda ne gibi bataklıklara düşebileceğini 17 yaşındaki genç bana tokatlaya tokatlaya göstermişti, sarsıldığımı ve marion karakteri için derin bir üzüntü hissettiğimi dün gibi hatırlıyorum. banyodaki çığlığı, fahişeliğe kalkışması, harry’i son kez arayışı, en sonda ise fetüs şeklinde koltuğa uzanması…

jared leto karakteri harry, oldukça sempatik başlıyordu filmde. yaz bölümünde onu gördüğümde seviniyordum, ekrana epey yakışan bir tipi vardı ancak benim gözümde en ağır travmayı da o yaşıyordu, ciddi ciddi bir uzvunu kaybediyordu en nihayetinde. parasız ve uyuşturucusuz kaldıkça marion’a hakaretler edişi ve kötü tavırları… o kadar gerçekçiydi ki harry karakteri de. dibe çöküşünü ve fetüs pozisyonunu alışını sanırım uzun süre unutamayacaktım.

zenci oyuncunun ismini hatırlayamadım ve internetten baktım. marlon wayans. onun draması beni diğerleri kadar etkilememişti belki ancak film esnasında çok tanıdık ve doğal bulduğum bir karakter olmuştu. uyuşturucu çetesine katılacakken olanlar, çocukluğunu anımsaması, hapse girmesi ve koğuşta savunmasız ve çaresiz şekilde onun da fetüs pozisyonunu alışını hiç unutamadım.

filmin en iyi oyunculuğunu benim ve birçok kişinin nezdinde büyük ihtimalle ellen burstyn kapmıştı. o, diğerleri gibi değildi ancak aslında birebir oğlu ve arkadaşlarıydı o da. farklı illetlere kafayı takmış birkaç müptela… çaresizliği, yalnızlığı, mutlu olmak için uyuşturucu tüketmesi… buna ister televizyon deyin ister eroin ister marijuana ister sağlık hapı, çöküşe neden olması çok beğendiğim bir ayrıntı olmuştu. onun tiplemesi o kadar doğaldı ki hapları tüketimini artırması, en sonunda hayal alemine dalması, elektroşok yemesi, kafasını ciddi anlamda televizyona çıkmak ile bozması naifliğini ve saflığını gösteriyor aslında. ilgi istiyor o da birçok kişi gibi ama bunu maalesef ki yanlış yolla elde etmeye çalışıyor. onun karakteri de epey derindi yani.

spoiler

o zaman da şimdi de düşündüğüm gibi bu film muhakkak ama muhakkak bir kere izlenmeli. izleyene ne hissettirir, ne düşündürür, bilemeyeceğim ancak bir şeylerini değiştireceğini hissediyorum. doya doya ve özenle izlemeniz, kendinize kıymetli bir şeyler çıkarmanız dileği ile…