home

retroaktif kıskançlık - tr

şu linkteki basit kitabı okuduktan sonra aldığım birkaç not boşa gitmesin diye bir çaba içine girdim ve pek dikkat vermeden işaretlediğim parçalar üstünden minikçe bir yazı yazayım istedim. kitabın bana faydası olmuş mudur bilmiyorum doğrusu lakin yine de okumuş bulunduk işte. 25 şubat itibariyle kitabın konu ettiği kavramı çok nadiren hissediyorum diyebilirim. neyse, lafı uzatmadan haydi başlayalım.


giriş ve örnekler

jealousy, that dragon which slays love under the pretence of keeping it alive.

-havelock ellis

havelock ellis adlı fransız doktor abimiz çok güzel demiş burada ve yazar da kitabı böyle başlatmış ki basit ama doğru bir deyiş olmuş bu da. kıskançlığı, ister geçmişe yönelik olsun ister şimdiye yönelik, sevgi/aşk adı altında rasyonalize etmek, optimal düzeyinin üstünde olmasının getirdiği toksisiteyi bu şekilde örtmeye çalışmak sık yapılan bir hata, daha doğrusu bahane. bu bahanenin de en az 150-200 sene kadar geriye gittiğini görmek de şaşırtıcı hafif.

yazar, ardından tanınmış kişilerden örnekler vererek retroaktif kıskançlığın ne kadar yaygın olduğunu söylüyor bizlere. john Lennon’ın “jealous guy”ı yazdığını, bergman’ın birçok filmini ama en çok da “faithless” adlı dramasını etkilediğini söylüyor, yine de tam anlamadım zira bu “faithless”ı çeken direkt kendisi değil. filmden spesifik bir sahneyi örnek vererek bir karakterin, her retroaktif kıskancın kendini eninde sonunda bulabileceği hallere düştüğünü belirterek bize tanıdık olaylar, düşünceler ve duygular sunuyor. filmi izlemeden yorum yapmam doğru olmaz tabii, yine de değerli bir örnek olmuş.

retroaktif kıskançların, partnerlerinin hayatlarından minik minik ayrıntılar koparıp beyinlerinde geviş getirdiğini, bunlar üstüne hummalı düşüncelere girdiğini bir başka örnek vererek pekiştiriyor yazar. graham greene’nin “the enf of the affair” adlı kitabından bir parçanın yazarın okuyucularından biri tarafından yazara gönderildiğini öğreniyoruz.

çeviri yapmaya gelmedim, bilmiyorum “copyright” problemleri oluyor mu ama bence yazar retroaktif kıskançlığı on numara özetlemiş, o yüzden direkt yapıştırıyorum buraya.

retroactive jealousy, or what is sometimes also referred to as retrospective jealousy, involves obsessive and unpleasant thoughts and emotions regarding a partner’s past relationships and sexual history. some people are troubled by the fact that their partner went through a “promiscuous phase” involving multiple lovers. some people are troubled by the fact that their partner engaged in different types of sexual behaviour, or had more sexual partners than themselves. some people are troubled by the fact that their partner was once deeply in love and committed to another person. some people are troubled by the fact that their partner once kissed another boy in the seventh grade (i’m not kidding). wherever you fall on the spectrum, retroactive jealousy usually involves intrusive and unwanted thoughts and mental images, and highly charged emotional responses concerning a partner’s past.

sorgulama

yazar, ardından, partnerinizin cinsel geçmişini ve ilişkilerini sorgulamanın bazı durumlarda makul olabileceğini ekliyor ve kendimize şu soruları sormamızı istiyor: 1- retroaktif kıskançlığı, mutsuz olduğumuz bir ilişkiden kurtulma bahanesi olarak mı görüyoruz? 2- partnerinizin aldatma vakaları çok mu sık? adeta bir seri aldatıcı mı? sık yalan söylemiş veya güven kıran bir geçmişi mi var? 3- değerleri ve normları sizinkinden hakikaten çok mu farklı, zıt mısınız? yahut partneriz cinsel ilişkiye sizin baktığınızdan çok mu farklı bir şekilde bakıyor?

bu sorulardan herhangi birine de gönül rahatlığı ile onay verebiliyorsak ilişkiye devam etmemenin daha iyi bir opsiyon olabileceğini ekliyor. eğer çevrenizdeki hemen herkesin “uzak dur” dediği bir insanla beraberseniz gerçekten uzak durmak iyi olabilir diye bitiriyor.

semptomlar

güçsüz hissetmek, kontrolün elinden kaydığını hissetmek ve umutsuzluğa düşmenin; sürekli bir tehdit, yıkıcı düşünceler ve duygular altında yaşamanın berbat bir şey olduğunu söylüyor yazar ve sırf bunun dahi retroaktif kıskançlığı yenmek uğruna adım atılması için gerekli bir motivasyon olabileceğini söylüyor.

akabinde retroaktif kıskançlık ile bitmiş ilişkilerin ardından kişi yeni bir ilişkiye başladığında, kişinin kendi yahut partnerinin geçmişinden bağımsız şekilde, bu yeni ilişkinin de bir önceki ile benzer kaderi paylaştığını söylüyor yazar. sorunun partnerleriniz ve geçmişleri olmadığını, sorunun siz olduğunu belirtiyor ve bunu kabul etmenizi istiyor. bunu sizin yarattığınızı ve sadece yine sizin yıkabileceğinizi belirtiyor.

zaman ve algılar

partnerizin geçmişine dokunmuş insanların partnerizinde kısacık ve neredeyse yanılgısal bir etkisi olduğunu söylüyor yazar. zamanın hafızayı değiştirdiğini ve hatıralara da sadece günümüz lensinden bir bakış imkanımız olduğunu söylüyor ve her anla, her dakikayla partnerizinin hatıralarının da solduğunu ve değiştiğini ve eninde sonunda gerçek deneyimden sadece çok ufak bir parçanın partnerizin bilincinde çok hayali bir şekilde var olduğunu söylüyor ve partnerinizin eski aşklarının onlar üstünde inanılmaz silinmez ve unutulmaz bir etki yarattığı sanrısından vazgeçin diye uyarıyor bizleri.

ben burada katılmıyorum ama tam, biraz “züğürt tesellisi” gibi geliyor bu bana. nihayetinde belirttiği bazı noktalar doğru ama partnerizin kafasının içini de tümden bilmenize imkan yok, haliyle kim, ne kadar, ne boyutta önemli, kestirmek de mümkün değil zaman istediği kadar zihnimizle oyunlar oynasa da. yine de olayın belirtilmesi değerli bir yönü bu kuşkusuz.

büyüme ve değişme

retroaktif kıskançlıkla mücadele hepimizi büyütüyor ve geliştiriyor. durumumuzu daha iyi anlamamıza ve kıskançlığımızın köküne inmemize yol açıyor fakat aynı zamanda kendi kökümüze de bakıyoruz, derin ve karanlık gerçeklerimizi keşfediyor ve kendimizi bir nevi transforme ediyoruz. haliyle retroaktif kıskançlık, işin sonunda bizi biz yapan bir çark tetikleyici oluyor ve kişisel gelişimimize katkıda bulunuyor diyor yazar. biraz abartıyor ama haksız da sayılmaz. Heinlein abi de güzel demiş.

a competent and self-confident person is incapable of jealousy in anything.

-robert heinlein

kıskançlığın bir diğer ayağının özgüven olduğunu söylüyor. kendimizi istemsizce eskilerle karşılaştırdığımızı ve eğer kendimizden bütünüyle emin değilsek de sonu olmayan bir sorgulama sarmalına girdiğimizi söylüyor. (ben daha iyi değil miyim? daha iyiysem neden onlarla da takılmış? ama eninde sonunda şimdi burada ve benimle işte? vs…) bunu güçlendirmek için de “kadınlar özgüvenli ve kendinden emin erkeklerden hoşlanır.” diye başlıyor ve bize james bond’un partnerlerinin eski sevgililerini takıp takmadığını hayal edip edemediğimizi soruyor. biraz komik ama yanlış da değil.

intense jealousy telegraphs intense insecurity. and this is not good, because, sooner or later, insecurity will obliterate your partner’s attraction to you. if you are constantly worried about something your partner did in the past (or might do in the future) not only are you not really living, but you are also conveying a subconscious message to your partner, which is “i’m threatened by just about every other person out there.”

tüm ilişkilerin çekim ile beslendiğini ve çekimin bir seçim olmadığını, aynı zamanda soğumanın da bir seçim olmadığını belirtiyor ve partneriz sizi ne kadar severse sevsin, ilişkiye ne kadar önem verirse versin kıskançlık ve güvensizliğiniz yüzünden “turn off” olacağını belirtiyor. haliyle bunun da kıskançlık ile mücadele de bir diğer motivatör olması gerektiğini söylüyor.

tanımlar

başkaları size partnerizin geçmişini kabul etmeniz gerektiğini söyler fakat bu hatalı bir deyiştir diyor yazar. boştur, anlamsızdır zira geçmiş yoktur. olmayan bir şeyi kabul etmek mümkün değildir. var olmasının tek yoluysa sizin ona verdiğiniz anlam, ona verdiğiniz şimdinizi belirleme gücü kadardır diyor yazar. geçmiş bir tarih, gelecekse gizemdir diye ekliyor. geleceği tahmin etmek mümkün değildir çünkü varolmuyordur, geçmişi değiştirmek de mümkün değildir çünkü o da varolmuyordur. önemli olan şimdidir ve partnerizin geçmişini anlamak, kabul etmek gibi kavramlar tam anlamıyla mümkün değildir diye bağlıyor konuyu.

güç dinamiklerinden ve masum gözüken erkek hatalarından da bahsediyor yazar; burayı da çevirmeden koyuyorum zira fena değil yine biraz abartı olsa da.

your partner is not your everything, and if she is, she will soon not be anymore. this statement is aimed specifically at men in relationships with women, though anyone can benefit by acquiring a similar perspective on setting priorities in romantic relationships. all too often, various social and cultural forces tell men to prioritize their partners above their mission, their passions, their interests, even their own psychological and spiritual health. this has led to an epidemic in modern society of directionless, unpassionate, and unhappy men struggling to sustain mediocre relationships, or worse, remaining in abusive ones. this way of thinking about love and relationships also leads to retroactive jealousy – when we make our partner the center of our life’s purpose and existence, it is a virtual certainty that their actions will at some point let us down, and cause us anguish. when we build someone up into something they are not, and can never live up to, disappointment is inevitable. not only is this unhealthy for us as men, but it is equally unhealthy for our partner, and our relationship. when we put someone on a pedestal they have no choice but to look down on us. when your partner sees that you value and prioritize her above all else, she starts to question your own value, and attraction dies. you can guess what happens next. by all means, love your partner, value her, treat her with respect and care, but don’t place her needs above your own. above all: don’t value your partner above yourself. many male sufferers of retroactive jealousy apply a higher moral standard to their partner than themselves, and wish to preserve a “pure” and innocent conception of their partner’s femininity. if you are one of them, you need to realize that your partner is a human being with flaws, weaknesses, shortcomings, and a need for growth. of course, this should not dismiss your concern if her values are genuinely incompatible with your own, but do not look at her as if she “should be above” certain types of behavior. when i was suffering from retroactive jealousy, i found it helpful to consider a simple fact: my partner is a mammal. that’s right, simply a mammal, with primal urges, instincts, and unconscious animal yearnings and patterns of thought and behavior. it is insane to expect perfection from any animal, and all too often, humans neglect to consider the fact that we are, at the core of it all, simply highly evolved mammals. the fact that we are highly evolved does not “put us above” our animal instincts, and weaknesses. don’t look at your partner as if she is a greek goddess: she is flawed and mortal, just like the rest of us; don’t treat her as if she isn’t. if you do, your self-image will suffer, your partner’s attraction will wane, and the relationship will, sooner or later, fade to black.

sonuç ve yapılacaklar

yazar, bilgisayarında her gün açtığı bir dosya olduğunu ve bunda da olmak istediği adam hakkında olumlamalar yazdığını ve bunları her gün bir kere yüksek sesle okumanın kendisine yardım ettiğini belirtiyor. sadece özellik olarak değil elbette ama hedeflerini de yazdığını ve bu egzersizin özgüvenini inanılmaz yükselttiğini belirtiyor. kısaca kendisinin pozitif bir imajını dosyaya betimleyip bunları okuyor. ben denemedim ama pratik bir uygulama olarak kendisi önermiş.

düşünceleri etiketlemenin doğru olmadığını söylüyor son olarak, reaksiyonun bir opsiyon olduğunu ve kıskanç düşüncelerden ajite olup olmamanın bizim elimizde olduğunu belirtiyor. duyguların ve düşüncelerin direkt bağlı olmadığını söylüyor, yani duyguların mutlak bir kesinlik olmadığını ve düşüncelerden duygular doğarken bunu kontrol edebildiğimizi belirtiyor. yeter ki düşünceleri gözlemlemeyi öğretelim kendimize, ardından onların bizim üstümüzdeki güçleri tümüyle ortadan kalkıyor.


gördüğünüz gibi pek bir şey eklemedim, kitap bana faydalı olmuş mudur, bilmiyorum da pek. yine de okuduğumla kalmış olmayayım dedim işte. özeti bile epey uzun oldu ama böyle koyayım siteye artık. umuyorum benim bu minik özetim okuyan birilerine yardımcı olur, genel olarak kitabın tarzını pek sevmediğimi ama kuşkusuz doğru noktalara da parmak bastığını yeniden tekrarlayayım.

sağlıcakla.