home

spor gündemi ve biraz bilinç akışı - tr

hazirandan beri uğrayamadım buralara. bu sefer türkçe sesleneyim dedim halka. spesifik bir teması olmayan; biraz yerba mate, inceden rokas jokubaitis ve baharat olarak da olivia rodrigo ihtiva eden hafif kekremsi tatta bir çorba içmek isterseniz buyrun.

ülke gündemi yine berbat ama pek değinmek istemiyorum zira sonu bitmiyor türkiye’deki rezilliklerin. insan gitgide tiksiniyor memleketin başındakilerden, senelerce bitmeyen aptallıklardan, usulsüzlüklerden fakat karşıdaki mutlak güç durmak bilmiyor. sanırım bilmeyecek de. ya kendi kendini yok edecek ya da ülkeyi nihai bir çöküşe sürükleyecek. göreceğiz. yurt dışı çıkış harcı da 1000 lira olmuş. trajik.

çocuk acil stajındayım şimdi, birkaç saate nöbet var. yetişkine göre daha soft olsa da tempo yine aynı derecede yorucu malum. akran ve dönemdaşların hepsi atandı bir yerlere. herkes daha bir yetişkin oldu. kritik bir sayfayı daha çevirdiler hayat defterlerinde fakat ben tıp fakültesi dekanlığının altı senedir muhtemelen oturmadığım tek koltuğu kalmamış kütüphanesindeyim yine. etraf cıvıl cıvıl. okulların açıldığını tümüyle unutmuşum. her yer genç ve hevesli öğrencilerle dolu. ne mutlu onlara. yazar ise arkadaşlarıyla anlamsız tartışmalardan ve o tartışmaların doğurduğu gereksiz dargınlıklardan bezmiş, üstüne emektar fiesta’sını feci ve aptalca şekilde çizmekten doğmuş kötü bir ruh halinde. bir hayli de üşütmüş vaziyette.

bu aralar fazlaca gelişme oldu spor anlamında ülke adına. elbette fenerbahçe ve galatasaray’ın transfer yarışından bahsetmiyorum. eurobasket’te fena ilerlemiyoruz. bizim giresunlu fındık oğlan şengün güzel oynuyor. bakalım rockets en azından bir konferans finali yapabilecek mi yeni kadrosu ile, kevin durant-alpi iş birliği şimdiden çok heyecan verici olacak gibi duruyor herkesin beklediği üzere. akşam 17’de polonya ile yarı final için kapışacağız. çok güçlü bir rakip değil elbette ama isveç’i bile zor bela yenmişken ve tek maç için yorum yapmak çok kolay değilken büyük de konuşmamak lazım. yarı finalde bir türkiye-yunanistan maçı pek bir hoş olur.

turnuvayı izlerken litvanya’nın genç gardı rokas jokubaitis’i tanımış oldum. iyi topçu eleman ama sakatlandı. yunanistan’a karşı litvanya’nın şansı zor gibi ama baltık basketbolundan her şey beklenir. o da güzel maç olacaktır eminim. bu jokubaitis zamanında barcelona yapmış, bizim sertaç ile fotoğraflarını görünce pek bir sevindim. aynı zamanda tanıdık bir yerde, litvanya’nın kuzeydeki küçük şehri mazeikiai’de doğmuş. güzel tesadüfler yani. :)

neyse işte, basketbol bu kadardı. futboldaysa pazar günü ispanya feci tokatladı bizi. yenmeyi bekleyemezdik kuşkusuz ama 6-0 da inanılmaz bir dayak oldu konya’da. önümüze bakmak lazım tabii. hayat akıyor. gürcistan ve bulgaristan’ın önünde ikinci bitirebilir ve dünya kupası için elemeye kalabilirsek harika olur ama bizim milli takım son dakika bir sakarlık yapmasıyla meşhur malumunuz. takımda ayağına top yakışan oyuncu sayısı bir elin parmağını geçmez. arda güler elbette bunlardan biri.

geçen günlerde bizim oğlan la liga’da bir kafa golü atınca arjantinli genç takım arkadaşı mastantuono ile yerba mate içer şekilde gol sevinci yaptılar. görünce çok şaşırdım ve sevindim de aynı zamanda. futbolun bu multikültürel havası beni pek bir mutlu ediyor açıkçası. hayatımda bir kez yerba mate içtim, cinque terre’nin tatlış kasabalarından birinde plajda kalabalık bir grupla otururkendi o da iki buçuk sene evvel. estonyalı güzelce bir kız arkadaş, arjantinli ve fransız iki arkadaşını çağırmış ve bizim grupla tanıştırmıştı. isimlerini unuttum çocukların yalan olmasın. ama fransız olanın pek tatlı bir fransız ingilizcesi vardı. le mans doğumluydu diye hatrımda kalmış. 24 saatlik o meşhur yarıştan vesaire bahsetmişti. arjantinli olansa bize adeta sınırsız mate sunmuş, beni bu lezzetli ve güzel çayla, onun o özel bardağıyla ve pipetiyle o zaman tanıştırmıştı. bir daha da içmedim, denk gelmedim açıkçası. çocukla futbol, dünya kupası, messi ekseninde konuşmuş; ülkelerimizin kötü ekonomileriyle trauma-bonding yaşamıştık. unutulmayacak bir gündü. arda güler ve mastantuono’nun bu interaksiyonu da beni direkt o güne götürdü desem yanlış olmaz.

kadınlarımızsa üzücü şekilde finalde yenildi italya’ya voleybolda. hak etmişlerdi de kazanmayı oysa. dünya ikinciliğine üzülür olmak absürt olsa da altın madalya çok yakındı, kötü kaçtı. önümüzdeki şampiyonalara bakmak lazım. takımın çekirdeği çok sağlam nihayetinde. elbette başarılar art arda gelecektir.

son olarak ne yazık ki izleyememiş olsam da son zamanların klasiği sinner-alcaraz finali vardı pazar günü yine. wimbledon’da, grand slam’lerin şahında bu sene sinner üstünlüğü görmüş olsak da amerika açık’ta nadal’ın varisi genç ispanyol, sinner’e acımadı bu sefer. ciddi bir sakatlık yaşamazlarsa önümüzdeki senelerde bu ikiliyi bolca göreceğimiz kesin.

olivia rodrigo’nun guts albümüne sardım bu aralar. bad idea right?, love is embarrassing, stranger, vampire gibi şarkılar çok dolandı dilime. herhalde empati yapmaktandır. white girl pop music hiçbir şekilde tahtını devretmiyor başkalarına. sallanıyor belki arada popülaritesi ama müzik endüstrisini amerika’nın belirlediği şu 21. yüzyılda kolay kolay dinleyici kaybetmez herhalde. dandik gangster rap şarkılarından her türlü daha kaliteli söz yazarlığı ve besteler içerdikleri de tartışmaya açık değil nezdimde.

değerli okuyucu bende durumlar böyle. biraz içimi dökeyim dedim. instagram’ı bir süreliğine kapattım, öyle de tutabilirsem güzel olur. youtube’u da azaltmaya çabalıyorum bu aralar. yorgunluk ve çocuklarla uğraşmaktan doğan ağır grip beni yatağa ve youtube’a daha bir bağımlı yaptı ama üstümdeki bu ölü toprağını atmam lazım. hayat böyle geçmez.

yalnızlığı ise benimsedim yeniden. en azından kafam rahat, galiba.