home

while ending the month of janus - tr

ingilizcedeki ay isimlerinin birçoğu -malumunuz- roma tanrı ve kişiliklerinden isim alıyor. march ve june ilahi, july ve august ise tarihi bir köken barındırıyor örneğin. bunlar arasında benim en çok hoşuma gidense january. janus‘un ayı çünkü o.

janus, iki yüze sahip bir roma tanrısı. pek meşhur değil doğrusu diğer akrabalarına göre ama benim nezdimde onlardan hiç de geride kalır yanı yok. janus‘u pek bir sempatik bulmamın ardında yeni başlangıçların, değişimlerin, geçişlerin tanrısı olması yatıyor. bir kapı görevi görüyor adeta; geçmişe bakıyor bir yüzü, dersler çıkarıyor muhtemelen ve diğeriyse geleceğe, uzak ufuklara göz kırpıyor. elbette doğum günümün de bu ayda olması benim için onu daha da anlamlı kılıyor.

tüm bunlar da kendisini senenin başlangıcını yapan ay için çok uygun bir tanrı yapıyor haliyle. eski seneyi kapatıp yeni birini açıyor janus, kendi ayında.

bu january benim için de çok özel ve değişimlerle dolu bir ay oldu muhakkak. janus‘un yardımıyla geçmişi geride bırakıp önüme bakabilmeye başladım. hayatımda güzel değişikler oluyor.

bilgisayarımın hoparlöründense conor mason sesleniyor bana,

heaven’s a mindset away

diyor.

klişe diyorum ama çok hak veriyorum. cennet, zihnimizde bitiyor sayın okuyucu. cennet, sadece bir mental çerçeve değişikliği gerektiriyor hakikaten.

memlekete senenin ilk karı geldi, yoğun da geldi. niğde ile ilgili en çok keyif aldığım taraf -pek de fazla taraf yok zaten- kar şüphesiz. adeta bir fondöten gibi kapatıyor niğde’nin çirkin sokaklarını. neredeyse “ulu” bir sessizliğe gömülüyor şehir, özellikle sabahın erken saatleri ya da geceye doğru bastırmışsa yağış. çocukluğu anımsatıyor biraz da, her şeyin daha bir masum gözüktüğü, daha bir kaymak gibi olduğu günleri. kar yağınca tek derdin ertesi gün okulun tatil olmasını istediğin yahut aşağı inip kartopu savaşı yapmak için annenden izin alman gereken o pek bir hoş günleri. fakat tüm bu estetik kaygılardan da öte yaraları kapatıyor sanki kar. güzel bir “restart” atıyor her şeye, şehrin aurasına da insanlara da. o sebeple january ile pek bir hoş ikili oluyorlar. özlemişim gökten düşen bu masum pamukları.

her neyse, pasaportumun kargosu yola çıktı bugün. vize çıkmıştır umarım, göreceğiz. janus‘u evinde ziyaret etmek istiyorum, kendi ayında olmayacak bu ancak mars‘ın ayında olacak muhtemelen. roma’nın kalbinde misafiriniz olacağım değerli “tanrılar”.

izmir’den döndükten beri inanılmaz hastaydım ama gitgide toparlıyorum. bolca okuyorum, yazıyorum, izliyorum ve deliler gibi kahve içiyorum bu aralar. tembellik yapıyorum diyemem, çalışıyorum da diyemem.

dün ametg ile uzun bir masa tenisi seansı yaptık, 6-5 yendim bizimkini 11’lik setlerde. ama bitirdiğimde -hastalık sebebiyle- sırılsıklamdım. biraz daha ciddiye alsa yenerdi beni herhalde, güzel kesiyor topu şerefsizim, hahah.

öyle işte, uzun zaman sonra genel olarak iyi hissediyorum okuyucu. mutlu olmak için birtakım insanlara ihtiyacım olmadığını hatırlamam gerekiyormuş sadece. tek başınalık bağımlısı bora, mutluluğu başkalarında arama hatasına nasıl da düşmüş öyle kolayca, komik geliyor şimdi. kulağımda çalan bir nothing but thieves yeter de artar hayattan keyif almama. yanımda birbirimizi yukarı taşıdığımız dostlarım da varsa tadından yenmez olur tabii, yalan söylemeyeceğim. ha unutmadan, bir de huzurla kıvrılmış bir kedi varsa elimin altında, benden mutlusu yok. huzur için; ne para döktüğü lüzumsuz onlarca materyale ihtiyacı varmış insanın ne de kadınlara. bunu unutmuşum bir şekilde. tek başınalıktan keyif almasını bilmeli, o kadar. çalışmalı kuşkusuz, kendi potansiyelini gerçekleştirmek için dişini tırnağına takmalı, yukarıda yazdıklarım da gelir bunlarla beraber doğal olarak. hedefler koymak elzem okuyucu, ölene kadar kendimizi nasıl oyalayacağız yoksa? mental mastürbasyonumuzu nasıl yapacağımız önem arz etmiyor mu? video oyunlarıyla mı yapmak istersin bunu, netflix ile mi, sosyal medya ile mi, alkol ile mi, kadınlar ile mi yoksa gözünü tepeye dikerek mi?

conor mason başka bir seferinde,

i’ve got a pain in my neck
because i keep looking up

dememiş miydi?

adam bir şeyler biliyor.

kapatıyoruz ayını sevgili janus, tanrıya inanmıyorum ama inanmak zorunda kalsaydım baş ucuma posterini asacağım tanrı sen olurdun. hakikaten ciddi değişimlere muktedirmişsin. teşekkür ederim. buna ihtiyacım varmış. şimdi, haftalar önceki bora’ya gülerek ve hatta acıyarak bakıyorum. elbette zor günler zamanı gelince yeniden bastıracak, bunu da aklımdan çıkarmıyorum.

şubat senin ayın olsun sevgili bora.