home

doğum gününde yolda olmak - tr

emektar bilgisayarın otobüsün her hareketinde tir tir titriyordur ama yazasın gelmiştir, o istek bastırdığında kendine yapabileceğin en rezil kötülük karşı koymaktır o samimi arzuna. önündeki teyze indirmişse de koltuğunu en arkaya, iki büklüm bir pozisyon bulur sığdırırsın bilgisayarı bir yerlere ve flörtleşmeye başlarsın klavyenle.

yolculuklar melankolik olur.

kulağındaysa teoman vardır,

nasıl oluyor?
vakit bir türlü geçmezken
yıllar, hayatlar geçiyor

şeklinde sesleniyordur sana. hak verirsin ona.

bu seneki, yaşadığın en dandik doğum günlerinden biridir. tüm günün fotokopicilerde evrak kovalayarak, birilerine emailler göndererek geçmiştir, senenin sana ayrılmış gününün son saatleriyse rahatsız otobüs koltuğunda uyuklamakla geçecektir işte.

doğum gününde yalnız olmayı çok iyi biliyorsundur lakin gece boyu sürecek bir yolculuğa çıkacağın hiç tutmamıştır daha önce yaş atladığın günde.

yolda olmanın tatlı bir metafor olduğu aklına gelir birden, 22 sene doldurmuşsundur şu dünyada fakat nereye gittiğini bilmiyorsundur. altındaki yirmi tonluk canavarsa izmir’e doğru yol alıyordur. üç sene geçmiştir izmir’e uğramayalı. güzel şeyler yaşamışsındır son ziyaretinde ve yüzüne zor bir tebessüm konar.

teoman’ın

takatim yok, yine de telefona sarıldım
son bir özür için tüm sevdiğim kadınlardan

diyesi tutar.

aklına tek bir insan gelir. aklına gelmesi için teoman’a ihtiyacın yoktur da uyumlu bir arkadaş olur işte teoman da sana. biliyorsundur okuyacaktır bunu, hatta ziyaret etmiştir muhakkak internetteki bu dijital köşeni bugün çoktan ve belki okumuştur yazılarından birini. hatırladığını adın gibi bilirsin yani, her şeye rağmen “keşke yazsaydı” şeklinde hüzünlenirsin biraz. yazmamasının senin için daha iyi olduğunu kanıksamış olsan da “yine de arasaydı” diye düşünmekten kendini alamazsın. sana kendini hatırlatsa da hatırlatmasa da üzüleceğini hissedersin, haliyle hatırlatmasını istemek daha hoş gelir gözüne. fakat yine sonra anlarsın ki aradığın şey alelade bir doğum günü mesajı değildir, hiç atmayacağı bir mesaj, bir geri dönüştür beklediğin. bunu kabullenmen zaman alır. otobüste istemsizce gülersin, aranızdaki yaş farkı bire inmiştir bugün yeniden. yaptığınız planlar aklına gelir. bir sene önceki hislerininin bir benzerini yaşarsın, yoğun bir şefkat arzusu basar bünyeni birden.

“neden bu kadar sürdü” diye sorarsın kendine, arkadaşlarına, internete. “neden unutamadım?” diye düşündükçe kafayı yiyecek olursun.

onun hakkında yazmayacağına, yazılarında ondan bahsetmeyeceğine dair kendine söz vermişsindir güya. iradesiz gözükürsün gözüne. bilirsin böyle yazılar yazmak işini hiç kolaylaştırmıyordur. zaman denilen üçkağıtçıya güvenerek hata ettiğini fark edersin.

neyse dersin.

muavin çocuk geliyordur, ne içeceğini soracaktır sana ama duygusallaşınca çevrendeki her şey onu hatırlatır, aşık olduysan bilirsin bunu okuyucu. çocuğun tezgahındaki kahve bile sana günler boyu termosta taşıdığın kahveleri anımsatır, tüm bokluğuna rağmen o stresli günlere dönmek istersin sırf onun yanında biraz daha fazla olabilmektir niyetin o sevimsiz kütüphanede. gözündeki yaşları çocuğun görmemesini istersin, ağzından “çay lütfen” sözleri dökülür, çatallanmıştır sesin saatlerdir konuşmamaktan ve düğümlenmiş boğazından dolayı.

önüne bakman gerektiğini hatırlatırsın kendine yine. bunun kaçıncı olduğunu unutmuşsundur bile.

tüm bunlar da geçecektir, gelen her kriz daha da zayıf oluyordur, dirayetin artıyordur. yorgunluğa, strese, yalnızlığa, yolculuğa bağlarsın. ama kuvvetli kalmak zorundasındır bora. erkek olmanın şartı budur.

kafandan atamadığın bu kız seni çoktan kenara koydu bora. onun geçmişindeki bir figür olarak yerini aldın ve defterin dürüldü. onun zihninde ettiğin köşe geçici bir köşeydi ve o, o köşeyi sana vermemeyi tercih etti. çoktan bitmesi gereken, bitti. anımsat bunu kendine.

o kendine tembihlediğin sıkı, sert ve kuvvetli erkek tarafının elinden kayıp gittiğini hissedersin, kalbinin aklını ele geçirmesine bugünlük müsaade edersin. bugün izindesindir.

geride bıraktığın senelerin önündeki yaşa güzel bir malzeme olacağını temenni etmekten başka bir şey gelmez elinden.

kucağına sıkıştırdığın bilgisayarının köşesi batmaya başlamıştır bacağına, canın yanıyordur. zihnindeki acıdan dikkatini aldığını görürsün ve değiştirmezsin bilgisayarın yerini.

doğum günü niyetli başlayan yazın yine son üç aydaki diğer yazılarının bir kopyası olmuştur.

kendine çok kızarsın bora, çok. bir insana senin dengelerini bu kadar değiştirme gücünü verdiğin için çok kızarsın. lanet edersin kendine. tüm bu melankoliye, tüm bu kedere, kendine yaptığın eziyete.

duygularına saygından tutarsın ayakta hepsini. ama ertesi gün eski bora’ya, sağlam bora’ya, sırtı dik bora’ya da döneceğini bilirsin. iyi hissedersin birden. fethedilecek bir hayat bekliyordur seni.

“bu hakikaten sondu” dersin. “bir daha yazmayacağım. hatta her şeyi silsem mi?” diye bir aklına gelir ama seneler sonra tüm bunlara bakıp güleceğini bilirsin. bu cidden sondur. kafanda kritik bir şalter atmıştır. bu kızın umurunda değilken üzülmek neye yarar bora?

24 ocak yaklaşıyordur, yeni hayatının ilk gününe sıkı başlayacaksındır.

en azından öyle yapmaya niyetlisindir.

otobüs bir mola verse sana iyi geleceğini düşünürsün, annen doğum günü pastandan koca bir parçayı çıkın yapıp koltuğunun altına sıkıştırmıştır son dakikada. dinlenme tesisi soğuğunu iyi bilirsin. yine de “otobüs bir dursa da mideye indirsem şunu” diye düşünürsün.

muavin içeceklerin bardaklarını toplamaya geliyordur, onun elindeki koca mavi çöp poşetine tüm duygularını atmak istersin. birazdan ışıklar kapanır, koca otobüste yamuk yumuk bir şekilde otururken ekranın aydınlatıyordur etrafı. bugünlük bu kadar yazmanın yeterli olduğunu düşünürsün.

daha güzel günlere, daha güzel yaşlara, daha güzel insanlara bora.

seninle gurur duyuyorum oğlum.

doğum günün kutlu olsun.